18 Ekim 2013 Cuma

Sebze? Meyve?

Domates sebze mi? Meyve mi? 


Yaz geldi. Hani şu ülkemizde iliklerimize kadar hissedeceğimiz, kimi zaman çekilmez, kimi zaman bitmesin istediğimiz mevsim. Her mevsimin bize çağrıştırdığı belli sebze ve meyveler var. Bazıları ise bir diğerinin gölgesinde kalmış durumda. İşte size bundan bahsedeceğim.
Hani şu karpuzun gölgesinde kalmış, sofralarımızdan eksik etmediğimiz, sevmeyen insanın pek nadir olduğu meyve var ya.. Hani çoğu yemeğe giren, akdeniz ülkelerinin vazgeçilmezi, manava ya da pazara gittiğimizde ilk aradığımız meyve.. Belki de şu an yemeğe giren meyve kısmını düşünür durur oldunuz. Evet bahsedeceğimiz Meyve  yemeklere katılıyor, kahvaltıların baş tacı konumunda, makarnadan pizzaya haşır neşir olmadığı yemek çok az. Kendisi girmiyorsa bile salçası eksikliğini gideriyor. Turşusu yapılıyor, suyu sıkılıp içiliyor, kokteyllere bile ilham vermiş o meyveden bahsediyorum. Hani salatalığın arkadaşı olan.
Domates...
Yaz günlerinde lezzetinin tavan yaptığı zamanlardayız. Sizlere her gün gördüğümüz, tükettiğimiz, manavdan, pazardan özenle seçip aldığımız, ezilmesin diye hep üstte tuttuğumuz temel ihtiyaçlarımızın başında geleni anlatmaya çalışacağım.
Pek çoğumuz domatesin bir sebze olduğunu düşünürüz, hatta düşünmek bir kenara onun bu tanım içerisinde olduğuna dair kesin kanaat sahibiyizdir. Kısmen doğru olsa da botanik  açıdan bu bilgi yanlıştır. Bilim insanları yani bu alanın uzmanı botanistler domatesi meyve olarak sınıflandırır. Genel kanının aksine domates aslında bir meyvedir. Bu gerçeği değiştirmek adına yapılan türlü girişimlerin an can alıcısı ABD’de yaşanmış ve sebzeler ile saklanıp yenildiği için domates mahkeme kararı ile 1893 yılında sebze diye sınıflandırılmıştır. Ancak bu domatesin teknik olarak meyve olduğu gerçeğini değiştirmez.
Asında domatesin içerisinde bulunduğu bu durum salatalık(hıyar), Taze fasulye, Kabak gibi “içerisinde etli veya kuru, kendi çekirdiğerini veya tohumunu barındıran sebzeler“ için de geçerlidir. Yani özet olarak, içerisinde tohum barındıranlar meyve, geri kalan patates, havuç, turp, soğan, sarımsak, kuşkonmaz, marul, brokoli ve karnabahar gibi yiyecekler sebzedir.
Peki tarihinde ne yatıyor domates’in.

Domates ilk olarak güney Amerika’da bulunmuş. Sarı renkte yetiştirilen domatesler daha sonra Meksika’da yetiştirilmeye devam etmiş. Kristof Kolomb’un Amerika keşfinden sonra gemilere yüklenerek Avrupa’ya gönderilmiş.  16. ve 17. Yüzyıllarda domates sadece süs bitkisi olarak yetiştirilmiş. Bunun sebebi de domatesin zehirli bir bitki olduğuna inanılmasıymış. 18. Yüzyılın başlarında domatesin popüler bir bitki olmasını sağlayan en ünlü isim dönemin Amerikan Başkanı Thomas Jefferson olmuş. Kendisi domates yetiştiriciliğinin öncüsü olmuş. Başkan’ın kızlarından, sonraki dönemlere kalan çok sayıda domatesli yemek tarifi mevcuttur. Amerika’da domatesin durumu böyleyken Avrupa domatesin zehirli olduğuna inanarak sadece süs bitkisi olarak yetiştirmeye devam etmiş. Rivayete göre İspanya’da bir adam domatesin zehirli olmadığını ispat etmek için kilolarca domatesi şehrin meydanında yediği ve bunu izlemeye gelenlere bilet sattığı söylenmektedir. Amerika’da ise  Robert Gibbon Johnson adinda bir albay adliye binasının önünde 2000 kişi huzurnda 25 kilo domates yemiş. Adamın zehirlenerek öleceğini düşünen topluluk şaşkınlık içinde kalmıştır. Avrupalılar 19. Yüzyılın başlarına kadar onu “Aşk elması” olarak nitelendirmiş, ve insanları romantik yaptığını düşünmüşlerdir. Ayrıca afrodizyak etkisi yaptığına inanarak bir çok insan tüketime böyle başlamış.


Bizim mutfağımızda çok önemli bir yere sahip olan domates, tüm akdeniz ülkelerinin mutfaklarında olmazsa olmazıdır. Özellikle italyan mutfağının vazgeçilmezi olduğu herkes tarafından bilinir. Asidik özelliği olan domates günümüz şeflerinin maharetli ellerinde diğer lezzetleri öne çıkartmak amaci ile sıkça kullanılır. İtalyan mutfağında bunun örneklerine sıkça rastlanır.
 Osmanlı mutfağının son dönemlerine yetişebilen domates eski saray menülerinde bulunmamaktadır. Zira dünyaya hükmetmiş padişahların domates yiyemeden bu dünyadan göçüp gitmesi de ayrıca ilginç bir ayrıntıdır. Osmanlı saray mutfağına domates 18. Yüzyılın sonunda “yabani” adıyla giriş yapmış. Daha sonra aşılanarak bu günkü halini almış, lakin saray mutfağında domates yeşil olarak tüketilmiş ve boyutları “kiraz domates” dediğimiz boyutlarındaymış. Dolması, zehtinyağlısı ve çorbası yapılırmış. Domates olgunlaşıp kırmızı halini aldığında çöpe atılır ve çürüdüğü düşünülürmüş.

Dünya üzerinde Domates üretiminde ilk 3 ülkeden biridir Türkiye. Yarışta Çin ve Amerika’yı takip eder. İspanya’nın Bunol kentinde  “la tomatina” adı altında her sene festivali yapılır.



Global olarak tüketimde zirveyi zorlayan domates’in hakkını vermek lazım. Kalbe iyi geldiği ve içerisindeki bazı kimyasallar sayesinde karaciğerin alkolü parçaladığı bilimsel veriler mevcut.Ayrıca içerisinde likopen denilen madde ile çoğu kanser türüne karşı savaşmakta üzerine yoktur. Domates pişirildiğinde likopen daha da yoğunlaşarak, yararı artmaktadır. Napolili kadınlar yüzlerine düzenli şekilde domates sürerler, cild besleyiciliği bakımından zengin olduğunu söylerler.  

Tarihler boyu mutfağımızdan eksik etmediğimiz, en zenginden en fakire kadar çoğu kimsenin sevdiği bu yiyeceğin serüvenini anlatmaya çalıştım size. En güzellerinin yetiştiği aylar Temmuz ve Ağustos, tam zamanı yani. Tadını çıkartın..

Yazın keyfini sürün, sağlıkla kalın, domates yiyin.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder