Domates sebze mi? Meyve mi?
Yaz geldi. Hani şu ülkemizde iliklerimize kadar
hissedeceğimiz, kimi zaman çekilmez, kimi zaman bitmesin istediğimiz mevsim.
Her mevsimin bize çağrıştırdığı belli sebze ve meyveler var. Bazıları ise bir
diğerinin gölgesinde kalmış durumda. İşte size bundan bahsedeceğim.
Hani şu karpuzun gölgesinde kalmış, sofralarımızdan eksik
etmediğimiz, sevmeyen insanın pek nadir olduğu meyve var ya.. Hani çoğu yemeğe
giren, akdeniz ülkelerinin vazgeçilmezi, manava ya da pazara gittiğimizde ilk
aradığımız meyve.. Belki de şu an yemeğe giren meyve kısmını düşünür durur
oldunuz. Evet bahsedeceğimiz Meyve
yemeklere katılıyor, kahvaltıların baş tacı konumunda, makarnadan
pizzaya haşır neşir olmadığı yemek çok az. Kendisi girmiyorsa bile salçası
eksikliğini gideriyor. Turşusu yapılıyor, suyu sıkılıp içiliyor, kokteyllere
bile ilham vermiş o meyveden bahsediyorum. Hani salatalığın arkadaşı olan.
Domates...
Yaz günlerinde lezzetinin tavan yaptığı zamanlardayız.
Sizlere her gün gördüğümüz, tükettiğimiz, manavdan, pazardan özenle seçip aldığımız,
ezilmesin diye hep üstte tuttuğumuz temel ihtiyaçlarımızın başında geleni
anlatmaya çalışacağım.
Pek çoğumuz domatesin bir sebze olduğunu düşünürüz, hatta
düşünmek bir kenara onun bu tanım içerisinde olduğuna dair kesin kanaat
sahibiyizdir. Kısmen doğru olsa da botanik
açıdan bu bilgi yanlıştır. Bilim insanları yani bu alanın uzmanı
botanistler domatesi meyve olarak sınıflandırır. Genel kanının aksine domates
aslında bir meyvedir. Bu gerçeği değiştirmek adına yapılan türlü girişimlerin
an can alıcısı ABD’de yaşanmış ve sebzeler ile saklanıp yenildiği için domates
mahkeme kararı ile 1893 yılında sebze diye sınıflandırılmıştır. Ancak bu
domatesin teknik olarak meyve olduğu gerçeğini değiştirmez.
Asında domatesin içerisinde bulunduğu bu durum salatalık(hıyar),
Taze fasulye, Kabak gibi “içerisinde etli veya kuru, kendi çekirdiğerini veya
tohumunu barındıran sebzeler“ için de geçerlidir. Yani özet olarak, içerisinde
tohum barındıranlar meyve, geri kalan patates, havuç, turp, soğan, sarımsak,
kuşkonmaz, marul, brokoli ve karnabahar gibi yiyecekler sebzedir.
Peki tarihinde ne yatıyor domates’in.
Domates ilk olarak güney Amerika’da bulunmuş. Sarı renkte
yetiştirilen domatesler daha sonra Meksika’da yetiştirilmeye devam etmiş.
Kristof Kolomb’un Amerika keşfinden sonra gemilere yüklenerek Avrupa’ya
gönderilmiş. 16. ve 17. Yüzyıllarda
domates sadece süs bitkisi olarak yetiştirilmiş. Bunun sebebi de domatesin
zehirli bir bitki olduğuna inanılmasıymış. 18. Yüzyılın başlarında domatesin
popüler bir bitki olmasını sağlayan en ünlü isim dönemin Amerikan Başkanı Thomas
Jefferson olmuş. Kendisi domates yetiştiriciliğinin öncüsü olmuş. Başkan’ın
kızlarından, sonraki dönemlere kalan çok sayıda domatesli yemek tarifi
mevcuttur. Amerika’da domatesin durumu böyleyken Avrupa domatesin zehirli
olduğuna inanarak sadece süs bitkisi olarak yetiştirmeye devam etmiş. Rivayete
göre İspanya’da bir adam domatesin zehirli olmadığını ispat etmek için
kilolarca domatesi şehrin meydanında yediği ve bunu izlemeye gelenlere bilet sattığı
söylenmektedir. Amerika’da ise Robert Gibbon Johnson adinda bir
albay adliye binasının önünde 2000 kişi huzurnda 25 kilo domates yemiş. Adamın
zehirlenerek öleceğini düşünen topluluk şaşkınlık içinde kalmıştır. Avrupalılar
19. Yüzyılın başlarına kadar onu “Aşk elması” olarak nitelendirmiş, ve
insanları romantik yaptığını düşünmüşlerdir. Ayrıca afrodizyak etkisi yaptığına
inanarak bir çok insan tüketime böyle başlamış.
Bizim mutfağımızda çok önemli bir yere sahip olan domates,
tüm akdeniz ülkelerinin mutfaklarında olmazsa olmazıdır. Özellikle italyan
mutfağının vazgeçilmezi olduğu herkes tarafından bilinir. Asidik özelliği olan
domates günümüz şeflerinin maharetli ellerinde diğer lezzetleri öne çıkartmak
amaci ile sıkça kullanılır. İtalyan mutfağında bunun örneklerine sıkça
rastlanır.
Osmanlı mutfağının
son dönemlerine yetişebilen domates eski saray menülerinde bulunmamaktadır.
Zira dünyaya hükmetmiş padişahların domates yiyemeden bu dünyadan göçüp gitmesi
de ayrıca ilginç bir ayrıntıdır. Osmanlı saray mutfağına domates 18. Yüzyılın
sonunda “yabani” adıyla giriş yapmış. Daha sonra aşılanarak bu günkü halini
almış, lakin saray mutfağında domates yeşil olarak tüketilmiş ve boyutları
“kiraz domates” dediğimiz boyutlarındaymış. Dolması, zehtinyağlısı ve çorbası
yapılırmış. Domates olgunlaşıp kırmızı halini aldığında çöpe atılır ve çürüdüğü
düşünülürmüş.
Dünya üzerinde Domates üretiminde ilk 3 ülkeden biridir Türkiye.
Yarışta Çin ve Amerika’yı takip eder. İspanya’nın Bunol kentinde “la tomatina”
adı altında her sene festivali yapılır.
Global olarak tüketimde zirveyi zorlayan domates’in hakkını
vermek lazım. Kalbe iyi geldiği ve içerisindeki bazı kimyasallar sayesinde
karaciğerin alkolü parçaladığı bilimsel veriler mevcut.Ayrıca içerisinde
likopen denilen madde ile çoğu kanser türüne karşı savaşmakta üzerine yoktur.
Domates pişirildiğinde likopen daha da yoğunlaşarak, yararı artmaktadır. Napolili
kadınlar yüzlerine düzenli şekilde domates sürerler, cild besleyiciliği
bakımından zengin olduğunu söylerler.
Tarihler boyu mutfağımızdan eksik etmediğimiz, en zenginden
en fakire kadar çoğu kimsenin sevdiği bu yiyeceğin serüvenini anlatmaya
çalıştım size. En güzellerinin yetiştiği aylar Temmuz ve Ağustos, tam zamanı
yani. Tadını çıkartın..
Yazın keyfini sürün, sağlıkla kalın, domates yiyin..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder