Rakı Varken Rakı İçilir
Dostlarla dolu bir masa, bardak sesleri duyuldu önce,
ardından “bir büyük” geldi masaya..
Masadaki arkadaşlardan biri üstlendi “saki” lik görevini. Önce Rakı sonra isteyene su, ardından şenliğe
davet minhalinde çatırdayacak buz atıldı kadehlere.. kaldırıldı kadehler, sesi
duyuldu rakının, bir yudum alındı, biraz beyaz peynirden tırtıklandı ve bir
parça kavun tıkıldı ağızlara.. Bir tebessüm edildi, naif ve samimi..
Dünyanın en müthiş sosyal organizasyonuna hoş geldiniz. Rakı
içiyoruz...
Rakı kelima manası olarak arapça’dan “arak” kelimesinden
türediği söylenir. Arak arapçada ter manasına “araki” ise terleten manasına
gelir. Aynı zamanda “damıtılmış” manasına da gelir Arak kelimesi. Bazı
kaynaklara ise rakının “razaki” üzümünden aldığını söyler. Tam olarak ilk ne
zaman bulunduğu belli değildir. Kesin olmamakla birlikte ilk olarak 19.
Yüzyılda Osmanlıların rumelide yaşayan gayrımüslimler tarafından üretildiği var
sayılmaktadır. Zira günümüzde trakya
diye tabir ettiğimiz bölgenin rakı üretimindeki durumu hatrı sayılırdır.
Tarihi ve isim manası böyleyken rakı aslında Türk insanı için yeri doldurulamayacak bir yere
sahiptir.
Bu kişilikli içki aslında şarabın artanını değerlendirmek
amacı ile yapılmış. Yapılan şarabın atılacak olan posasını değerlendirmek ve
içilecek kıvama getirebilmek amacı ile ortaya çıkmış. Aslında osmanlı’da
Rakı’yı hep şarapçılar üretmiş. Daha sonra Cumhuriyetle birlikte üzüm bağları
türklerin eline geçmiş. Yaş üzümden şarap yapmayan Türkler kuru üzüme yönelince
ortaya çıkan üzüm fazlası rakı olarak değerlendirilmeye başlanmış. Türk
insanının bu muçize içkiye olan bağlılığını gösterdikçe, ciddi bir sektör
haline gelmiş. O zamanlarda da şaraba olan talep az, başka içki çeşitliliğide
çok olmayınca “milli içkimiz” olan rakı literatürde yerini almış.
Rakı tarihler boyunca sorfalarımızda baş tacı ettiğimiz,
beraber gülüp beraber ağladığımız, neşelenip kükrediğimiz, dertlenip
düşündüğümüz, memleketi defalarca kurtardığımız, can yoldaşımız olmuş.
Gençlik yıllarında o “çilingir sofrasına” ilk oturuşta,
rakıya uzanan ilk eldeki heyecan.. bir dokunduk ve bir daha vaz geçemedik
ondan. Yaşım henüz on yediydi. Babam çoğu akşam yemekle birlikte bir kaç duble
parlatır, bizimle neşelenir, hoş sohbetler ederdi. Bir akşam abim ve beni
masaya çağırdı, 2 kadeh alın gelin dedi. Şaşırdık, rakı doldurdu bize, birer
tek... Sonra kadeh kaldırdık, bir yudum
aldım, heyacanlıydım. Bunu neden yaptığını anlattı sonra. ‘Rakı içmenin bir
adabı vardır, elbet içeceksiniz, nasıl içileceğini öğrenin öyle için’ dedi.
Türlü hikayeler anlattı rakı hakkında, sakın ola ona başka içki muamelesi yapmayın dedi. Babam rakıyı severdi, biz de
sevdik... Öğrendik, meğer rakı kavun severmiş, yada bir parça beyaz peynir,
mezesiz içilmesi hoş olmaz, şalgamla, ayranla, hatta rakı bardağına konulan çay
ile bile içilirmiş.
Muhabbettle içilir en güzel. En güzel mezesi muhabbettir.
Arka planda cızırtılı çalan bir sanat müziği fon yapar rakıya. Bir bakarız ki
“duydum kiunutmuşsun gözlerimin rengini” olur ortam. Sonra bir kadeh kalkar ve
rakının sesi duyulur. Rakı içmek bir ritüeldir. Rakı kadehi kaldırılır ve
kadehler tokuşturulur. Masadaki büyüklere saygı kadehi tokuşturmakla bile
ölçülür. Yaşça küçük olan karşısındaki büyüğü ile kadeh tokuştururken kendi
kadehini karşı tarafın kadehinin alt tarafına vurmaya özen gösterir. Bu olmazsa
olmaz değildir elbet sadece dikkat edenler vardır bu enstantanelere. Masada
rakıyı dolduran kişiye saki denir. Saki aslında keyif meclisinde kimin ne kadar
içeceğine karar veren ve içkiyi dolduran kişiye verilen ad’dır. Lakin rakı
masasında da bu işi yapan kişiye denilmektedir. Kadeh tokuşturulmasının manası
çok derin, bir o kadar da ilginçtir. İnsan 5 duyu organı sayesinde duygularını
yönetir ve yaşar. Rakı adabında rakıyı 5 duyu ile hissetmenin lazım geldiğini
düşünenler öncülük etmiştir bu işe. Rakıyı görürüz, kokusunu alırız, dokunarak
onu hissederiz, koklayarak o derin anasonu çekeriz içimize lakin duyamayız.
İşte kadeh tokuşturularak rakının sesini sesini duyar ve 5 duyuyu tamamlarız.
Bu yüzden her kadeh kaldırışta kadeh tokuşturup hem sesi duymak hem de
masadakilerle iletişimi kuvvetlendiririz. Ayrıca kadehi masadakilerle tokuşturup ağza
götürmeden masaya hafifçe vurmak ta “burda bizimle olmayan doslara da içelim”
manasına gelir. Servis literatüründe rakı bardağı diye adlandırılan limonata
bardağına benzeyen bardağa önce rakı sonra su daha sonra buz konur. Ünlü mimar
ve yazar ayrıca eyli keyif insanı Aydın Boysan’a göre bu kural yanlıştır. Ona
göre rakı içilecekse rakı ile içilecek su 5 saat önceden buz dolabına
konulmalı, önce kadahe su daha sonra rakı konulmalı ve kesinlikle rakıya buz
konulmamalıdır. Bu durum bize bu işin tamamıyla keyif işi olduğunu isteğe göre
değişebileceğini, rakı adabında dayatma olmaması gerektiğini açıklar. Antalya’daki
beş yıldızlı otellerde ilk defa rakının tadına bakan turistler rakıyı
genellikle portakallı gazoz ve kola ile karıştırarak içiyor. Midevi bir içki
olan rakı onlar için tamamıyle bir likör vazifesi görür ve dijestive diye tabir
ettiğimiz yemek sonrası hazmettiricisi olarak tüketirler.
Rakı bize öğretilen ve öyle içilmesi kendisine yakıştığı
üzere sofra içkisidir. Günümüzde bar ve diskolarda rakı sevis edilse de
insanlar o ortamda rakının tüketilmesinin zor oluşundan dolayı pek tercih
etmezler. Tarih boyu rakı mehyanelerde veya evlerde kurulan sofralarda
tüketilmiş. Osmanlının rum mehyanelerinin baş içkisi konumunu hiç kaybetmeyen
rakı şarap ile olan rekabetinde her ilerde olmuş bu topraklarda. Bunun nedeni
rakının bu millet tarafından sahiplenilmesidir. Dönemin ermeni ve rum
meyhanecileri yıllar boyu müslüman akşamcıları ağırlamıştır meyhanelerinde.
Osmanlıdaki hoşgörü zemininde rakının büyük payı vardır. Günümüzde içkiye,
özellikle de rakıya koyulan yüksek vergiler ve engelleme çabası osmanlı zamanında da
yaşanmış. İlk içki yasağını içkiye düşkünlüğüyle bilinen 2. Selin zamanında
koyulur. Zamanın akşamcıları bu yasağı delmek adına evlerinin altına meyhane
kurarlar ve adına da “koltuk meyhanesi” derler. Herkes Kendi rakısını kendi
yapmaya başlar ve bakırcılardaki tüm ibrikler tükenir. Lakin akşamları Rakı
içmek için bulunan bu çözüm gündüz rakı içmek isteyenlere çözüm olmaz. Rakı’ya bu denli talep fazlayken arz konusunda
ciddi sıkıntı vardır. Bu durumu fırsat bilen bir Ermeni koyun bağırsaklarını
birbirine ekleyip içerisine rakı doldurur, rakı dolu bağırsağı beline dolar ve
üzerini bir kuşak ile kapatır. Bağırsağın ucuna taktığı küçük musluk, ve beline
koyduğu ufak bir tas ve o zamanın rakı kadehi olan “leylekboynu” bardağıyla başlar dolaşmaya. Genelde çarşıda
gezerken manav dükkanlarının yakınında satışını yapan “Ayaklı Meyhaneci” kaş
göz işaretleriyle müşterisi ayarlar ve manava sokar. Etrafı kolaçan ettikten
sonra müşterisine rakıyı sunar. Müşteri rakıyı içtikten sonra manav tezgahından
aldığı bir meyvayı rakısına meze eder. Eğer bir manava girilmemiş sokak
arasında bir yerde rakı servisi yapılmışsa meyhaneci cebinden çıkarttığı birkaç
leblebiyi müşteirye sunar. Lakin leblebi de yoksa, müşteri rakıyı içtikten
sonra yumruğunu sıkarak ağzını siler gibi bastırır, bunun adına da “yumruk
mezesi” denir.
Günümüzde Rakı ile ilişkilendirilen çoğu terimin bir manası
vardır. Çoğu kimseden duyduğumuz Çilingir sofrası terimi rakı sofraları için
kullanılır. Rakı gönülleri açar, ketun tavırları, inatları ve içimizde kalan ve
anlatamadığımızı ortaya çıkartır. Kalplerin mührünü açar rakı, “içelim
açılalım” terimi de burdan gelmektedir. İçtikçe sohbet koyulaşır, dertleşilir,
duygular paylaşılır. Günümüzde sıkça kullandığımız bir başka terim ise “Caba”.
Yine osmanlı meyhane geleneğinden gelme bir terim olan caba 35lik rakı servis
edildiğinde iki 16lık eder. Geriye 3cl rakı kalır. Bunu mehyaneci müşterisine
vermez, tezgahçı payıdır. Ama müdavimler masadan kalkmak üzereyken servis
edilen rakıdan para alınmaz. “Bu da Cabası” diyerek müşterilerine bir promosyon
minhalinde güzellik yapılır.
Cumhuriyet kurulduktan sonra rakı popülasyonunun
artışlarının büyük nedenlerinden biri de Kurucumuz ulu Önder Atatürk’ün rakıya
olan sevgisiydi. Neredeyse her akşam
sofrasında rakı olur, bakanları milletvekilleri ile yemeğini yerken mutlak rakı
içerdi. Rakıya yakıştırdığı isim ise “Paşa Gıdası” ydı. Atatürk rakı ile
alakalı en güzel açıklamayı şu şekilde yapmıştır.
- “vatandaşlarım… buna rakı derler. vaktiyle padişahlar
gizli içerlerdi. ben açık içiyorum. siz de benimle beraber içiyorsunuz.
neticede unutmayın ki, ben de sizin gibi insanım. sizinkinden bir fazla
değildir, yaptıklarım”
Tarihte rakının durumu şeriatla yönetilen Osmanlı’da da
cumhuriyetin ilk yıllarında türkiyede de popülerliğinden hiçbirşey
kaybetmemiştir. 1944 yılında devlet tekeline alınan rakı uzun yıllar sadece
devlet tarafından üretilse de, yurdun üzüm yetişmeyen bölgelerinde erik, kiraz,
kayısı, kuru incir gibi meyvelerden “boğmuş” rakısını. Genelde güney bölgelerde ev yapımı
olarak üretilen bu rakılar bölge insanının ikramlığıdır hala. Boğma rakı işin “yer altı” diye
nitelendirilebilecek kısmındadır. Toplum içerisinde ayrı bir yere sahip, normal
rakıya göre daha sert ve isteğe göre yapılabilen bir çeşittir. Dünya üzerinde
de rakının yakınları vardır. Yunanlıların Uzo’su, Fransasızın Pastis’i,
İtalyanların Sambuca’sı akrabadır rakıya. Her biri farklı şekillerde servis
edilir. Yapım yöntemleri birbirine benzer olduğu için yakınlıkları vardır.
Günümüzde rakı artık
özel sektörün üretiminde. Hal böyle olunca artık her damağa her zevke ve keseye
göre rakı bulmak kolay. Aslında bu rakının marka değeri açısında çok güzel bir
hamle. Zira rekabet rakıdaki kaliteyi günden güne arttırırken, üretimde
doğabilecek kusurları bir bir ortadan kaldırıyor. Böylece masamıza gelen
rakının üretim sürecindeki hassasiyetine damaklarımız şahit oluyor. Varsın
diğer içkiler kokteyllerle birlikte anılacak kadar popüler olsun. Rakı
marifetli barmenlerimiz tarafından çeşitli yarışmalarda temsil edilmedi değil,
nice kokteyllere ilham verdiyse de değişime direndi. İçimini değişmemek adına
inadı hala sürüyor. Sürmeli de bence, ona bir likör muamelesi yapmak haksızlık.
O diğerlerinden ayrılacak kadar dik durabilen, ağırbaşlılığından birşey
kaybetmeden yoluna devam edebilecek bir karaktere sahip.
Sevgili okurlar; Yazının başlığında da göreceğiniz üzere,
eğer bir ortamda rakı içebilecek durumunuz var ise başka seçeneklere
yönelmeyin. Çünkü Rakı Varken Rakı İçilir !
Her yerde içilmesin, içen hakkını versin, neşeye neşe, hüzne
sakinlik, muhabbete tad versin. Mezeniz taze, suyunuz soğuk, rakınız büyük,
muhabbetiniz bol olsun..
Afiyet olsun...
Harika bi yazı olmuş. Elinize sağlık
YanıtlaSilRakı fiyatlarını mı merak ediyorsunuz? Tıklayın: rakı fiyatları
YanıtlaSil